12
Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi, Türkiye'de, Türk Silahlı Kuvvetleri'in
12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri
müdahale. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık
müdahalesi. Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu
hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970
sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve
Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin
Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma
Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik
Konseyi, radyodan okunan ilk bildiriye göre:
"İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye
Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir
ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve
ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur."
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları
tarafından oluşturulan askeri cunta Milli Güvenlik Konseyi adı altında
1983 genel seçimine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı.
Darbe ardından geçen 3 yıl içerisinde önemli kanunların tamamına
yakını değiştirildi ve cuntanın belirlediği Danışma Meclisi tarafından
hazırlanan Anayasa, 1982 yılındaki halk oylamasında, yüzde 92'lik
"Evet" oyu ile büyük farkla kabul edildi. Halk oylamasında 'Hayır' oyu
kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışardan
görünen oy pusulaları kullandırıldığı iddia edildi ama bu, Anayasa'nın
çok büyük çoğunlukla kabul edilmesini açıklayan tek neden değildi.
Anayasa'nın kabulünün bir başka önemli etkeni olarak, ihtilal öncesi iç
savaş ortamı nedeni ile vatandaşların kendi hayatlarından endişe etmesi
de ifade edilir.
12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye'de halkın önemli bölümü tarafından
sosyal,siyasi ve ekonomik sorunların hiçbirine çözüm bulamayan iflas
etmiş parlamenter rejimin 'haklı' alternatifi olarak görüldü. Bu
nedenle, darbeye bir direniş olmadığı gibi, büyük çoğunluk, darbe
liderlerini, ülkenin yeni liderleri olarak kısa sürede benimsedi.
Aynı halk oylamasında, Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçildi. Kabul
edilen Anayasa'da, cunta üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen
geçici 15. madde, seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından
kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı sürdü.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin gerekçeleri arasında ülkede
yaygınlaşan siyasi cinayetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birçok
tur ardından Cumhurbaşkanı'nı seçememesi ve 6 Eylül günü Konya'da
Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şerîat
amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği yürüyüş gösterildi.
Ülkede tırmandırılan sağ - sol ve alevi - sünni gerginliği bireysel
ve kitlesel siyasi cinayetleri besledi. 12 Eylül 1980 öncesinde sağ ve
sol siyasi hareketin önde gelen temsilcileri cinayetlere kurban gitti.
Doç. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Gün Sazak, Nihat Erim ve tanınmış
birçok kişi sağ ve sol gruplara mensup militanlar tarafından öldürüldü.
Darbe öncesinde siyasi cinayetlerin sayısı her gün 30'a yaklaşıyordu.
12 Eylül 1980'e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu.
Ülkede, yönetemeyen hükûmet, karar alamayan Meclis ve ardı arkası
kesilmeyen siyasi cinayetlerin yol açtığı yılgınlık havası, 12 Eylül
öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız"
sözü ile özetlenen işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları ile
yoğunlaştı.
Darbe ardından, siyasi cinayetlerin çok kısa sürede sona ermesi,
güvenlik güçlerinin şiddet eylemlerini darbe öncesinde neden önlemediği
/ önleyemediği sorularını da beraberinde getirdi. Amerika Birleşik
Devletleri yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan
Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" anlamında bir mesajın, bir
toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılması, 12 Eylül'de ABD'nin
rolü konusunu da tartışmalara açtı.Darbeden sonra ilk idam edilenler 9
ekim 1980 tarihinde ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet
Adalı olmuştur.
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusu'nda başlatılan ayrılıkçı silahlı
hareket, 12 Eylül yönetiminin getirdiği Kürtçe konuşma yasağı ile
güçlendirildi ve gerekçelendirildi. Diyarbakır Cezaevi başta olmak
üzere bölge cezaevlerindeki kötü muamele, 1983 seçimlerinden sonra
yoğunlaşacak Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adına terör eylemlerini
gerçekleştirenlerin gerekçelerinden biri oldu. Bu cezaevlerinde tutulan
PKK militanlarının önemli bölümü, daha sonra, PKK yöneticileri arasında
yer aldı.
12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı.
İlk kez Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül 04.00 (1984) adlı kitabında
ortaya atılan, 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik
Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze'in askeri müdahaleyi haber
alırken haberi ulaştıran diplomatın your boys have done it --
seninkiler yaptı/bizim çocuklar işi bitirdi - anlamındaki konuşması, 12
Eylül Darbesi içinde ABD'nin rolü konusunda tartışmalara neden
olmuştur. Henze'den sonra Ankara’daki çocuklar başardı şeklindeki mesaj
Başkan Jimmy Carter’a iletilmiştir. Paul Henze 2003 yılında bir Türk
gazetesine verdiği demeçte Bizim çocuklar işi başardı sözlerinin Mehmet
Ali Birand'ın uydurması olduğunu belirtmiş, ancak kısa bir süre sonra
Birand 1997'de Henze ile yaptığı görüşmenin sesli ve görüntülü
kayıtlarını yayınlayarak Henze'i yalanlamıştır.
Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi, Türkiye'de, Türk Silahlı Kuvvetleri'in
12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri
müdahale. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık
müdahalesi. Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu
hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970
sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve
Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin
Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma
Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik
Konseyi, radyodan okunan ilk bildiriye göre:
"İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye
Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir
ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve
ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur."
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları
tarafından oluşturulan askeri cunta Milli Güvenlik Konseyi adı altında
1983 genel seçimine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı.
Darbe ardından geçen 3 yıl içerisinde önemli kanunların tamamına
yakını değiştirildi ve cuntanın belirlediği Danışma Meclisi tarafından
hazırlanan Anayasa, 1982 yılındaki halk oylamasında, yüzde 92'lik
"Evet" oyu ile büyük farkla kabul edildi. Halk oylamasında 'Hayır' oyu
kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışardan
görünen oy pusulaları kullandırıldığı iddia edildi ama bu, Anayasa'nın
çok büyük çoğunlukla kabul edilmesini açıklayan tek neden değildi.
Anayasa'nın kabulünün bir başka önemli etkeni olarak, ihtilal öncesi iç
savaş ortamı nedeni ile vatandaşların kendi hayatlarından endişe etmesi
de ifade edilir.
12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye'de halkın önemli bölümü tarafından
sosyal,siyasi ve ekonomik sorunların hiçbirine çözüm bulamayan iflas
etmiş parlamenter rejimin 'haklı' alternatifi olarak görüldü. Bu
nedenle, darbeye bir direniş olmadığı gibi, büyük çoğunluk, darbe
liderlerini, ülkenin yeni liderleri olarak kısa sürede benimsedi.
Aynı halk oylamasında, Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçildi. Kabul
edilen Anayasa'da, cunta üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen
geçici 15. madde, seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından
kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı sürdü.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin gerekçeleri arasında ülkede
yaygınlaşan siyasi cinayetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birçok
tur ardından Cumhurbaşkanı'nı seçememesi ve 6 Eylül günü Konya'da
Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şerîat
amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği yürüyüş gösterildi.
Ülkede tırmandırılan sağ - sol ve alevi - sünni gerginliği bireysel
ve kitlesel siyasi cinayetleri besledi. 12 Eylül 1980 öncesinde sağ ve
sol siyasi hareketin önde gelen temsilcileri cinayetlere kurban gitti.
Doç. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi, Gün Sazak, Nihat Erim ve tanınmış
birçok kişi sağ ve sol gruplara mensup militanlar tarafından öldürüldü.
Darbe öncesinde siyasi cinayetlerin sayısı her gün 30'a yaklaşıyordu.
12 Eylül 1980'e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu.
Ülkede, yönetemeyen hükûmet, karar alamayan Meclis ve ardı arkası
kesilmeyen siyasi cinayetlerin yol açtığı yılgınlık havası, 12 Eylül
öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız"
sözü ile özetlenen işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları ile
yoğunlaştı.
Darbe ardından, siyasi cinayetlerin çok kısa sürede sona ermesi,
güvenlik güçlerinin şiddet eylemlerini darbe öncesinde neden önlemediği
/ önleyemediği sorularını da beraberinde getirdi. Amerika Birleşik
Devletleri yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan
Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" anlamında bir mesajın, bir
toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılması, 12 Eylül'de ABD'nin
rolü konusunu da tartışmalara açtı.Darbeden sonra ilk idam edilenler 9
ekim 1980 tarihinde ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet
Adalı olmuştur.
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusu'nda başlatılan ayrılıkçı silahlı
hareket, 12 Eylül yönetiminin getirdiği Kürtçe konuşma yasağı ile
güçlendirildi ve gerekçelendirildi. Diyarbakır Cezaevi başta olmak
üzere bölge cezaevlerindeki kötü muamele, 1983 seçimlerinden sonra
yoğunlaşacak Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adına terör eylemlerini
gerçekleştirenlerin gerekçelerinden biri oldu. Bu cezaevlerinde tutulan
PKK militanlarının önemli bölümü, daha sonra, PKK yöneticileri arasında
yer aldı.
12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı.
İlk kez Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül 04.00 (1984) adlı kitabında
ortaya atılan, 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik
Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze'in askeri müdahaleyi haber
alırken haberi ulaştıran diplomatın your boys have done it --
seninkiler yaptı/bizim çocuklar işi bitirdi - anlamındaki konuşması, 12
Eylül Darbesi içinde ABD'nin rolü konusunda tartışmalara neden
olmuştur. Henze'den sonra Ankara’daki çocuklar başardı şeklindeki mesaj
Başkan Jimmy Carter’a iletilmiştir. Paul Henze 2003 yılında bir Türk
gazetesine verdiği demeçte Bizim çocuklar işi başardı sözlerinin Mehmet
Ali Birand'ın uydurması olduğunu belirtmiş, ancak kısa bir süre sonra
Birand 1997'de Henze ile yaptığı görüşmenin sesli ve görüntülü
kayıtlarını yayınlayarak Henze'i yalanlamıştır.